İmanın Şartı Kaçtır? Kadere İman Var Mıdır?


Sayfa Başlıkları

★★★

Kur'an'da İman Şartı Kaçtır?

Kur'an'da bize öğretildiği gibi bir kader anlayışı bulunmuyor. Bize her şeyin biz doğmadan yazılıp bittiği, doğduğumuzda cennetlik mi cehennemlik mi olduğumuz belli diye öğrettiler ama bu doğru değil. Küçüklükten beri öğrendiğimiz bilgilere aykırı bir şey duyduğumuz, okuduğumuz zaman hemen itiraz etme eğiliminde oluyoruz. Bana "sapık" demeden önce yazdıklarımı biraz düşün derim. Eğer Kur'an'ı esas alır ve doğru hadisleri seçebilirsek kadere iman ver mı yok mu ve kader nasıl bir şey anlayabiliriz. İlk olarak soracağımız soru Kur'an'ı Kerim'de kader kavramı nasıl? Kadere iman şartı var mıdır? Kadere iman şartı olsaydı bu Kur'an'da olmaz mıydı? Allah ayetlerde bütün iman şartlarını saymış ama içlerinde kadere iman şartı yok. iman şartları iki ayette geçiyor, ikisini de göstereyim.

Bakara
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)

177. İyilik, yüzünüzü doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. İyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve nebîlere inanıp güvenen kişinin yaptığıdır[1*]. Böyle bir kişi, sevmesine rağmen malını, kendine yakınlığı olanlara, yetimlere, çaresizlere, yolda kalanlara, isteyenlere ve boyunduruk altındakilere verir[2*]. Namazı özenle ve sürekli kılar ve zekâtı verir. Bunlar anlaşma yaptıkları zaman da yükümlülüklerini yerine getirirler.Baskılara, zorluklara, bir de baskın anında olacaklara karşı dirençli olurlar. Özü sözü doğru olanlar bunlardır. Allah’tan çekinerek korunanlar da bunlardır.

Nisa
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)

136. Ey inanıp güvenenler! Allah'a, Elçisine, o Elçi’ye indirdiği Kitaba ve daha önce indirdiği Kitaplara inanıp güvenin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü görmezlik eder de kâfir olursa işte o, gerçekten iyice sapıtmış demektir.

Gördüğün gibi Nisa yüz otuz altıda Bakara yüz yetmiş yedide de kadere iman sayılmıyor. Ben Allah'ın ayetlerde iman şartlarından birini eksik bırakacağına ihtimal vermiyorum. Bu konu çok önemli; Allah ayetlerde olmazsa olmaz nelere inanmamız gerektiğini yazmış. Nisa yüz otuz altıda sayılan bu beş esastan birine inanmayanın kafir olduğu yazıyor. Bu kadar önemli bir konuda Allah’ın iman esaslarından birini eksik bırakmış olması düşünülemez. Biz böyle konuşunca kadere imanın da olduğunu söyleyenler "hadis var, hadiste kadere de iman sayılıyor" diyor. Ben peygamberimizin ayette olmayan iman şartını sözlerine ekleyeceğine de inanmıyorum çünkü peygamberimiz vahiy gelmeden önce iman ve Kitap hakkında hiç bir bilgisi sahibi değildi.

Şura
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)

52.İşte sana da bu yolla, emirlerimizi içeren ruhu (Kur’an’ı) vahyettik. Yoksa sen böyle bir Kitab’ı ve (onda anlatılan) imanı bilmezdin. Ama onu bir nur (aydınlatıcı bir kitap) yaptık, kullarımız arasından görevini yapanları onunla yola getiririz. Sen elbette doğru yolu gösterirsin. 

Peygamberimiz imanın ne demek olduğunu Kur’an’dan öğrendiğine göre, iman şartlarına Kur’an’da olmayan “kadere iman şartını” eklemesi düşünülemez. “O zaman Cibril hadisi ne olacak?” diyenleri duyar gibiyim. Hadis inkarcısı olmadığımı göstermem için biraz açıklama yapmam lazım. Önce şunu yazayım; bir Müslüman asla hadisleri görmezden gelemez ama doğru hadisleri seçmek zorundadır. Peygamberimiz ayetlerin zıttına bir şey söylemesi mümkün değildir. Bir defa Kur'an'ı Allah açıklamıştır.

Kur’an’ı Allah Açıklamıştır

Allah Kur'an'ı hem indirmiş hem açıklamış. Hud suresinde söylüyor bunu;

Hud
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)

1. ELİF! LÂM! RÂ! Bu öyle bir kitaptır ki âyetleri hem muhkem kılınmış hem de doğru kararlar veren ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır. 

2. Böyle olması, Allah’tan başkasına kul olmayasınız diyedir. Ben de o kitapla sizi uyaran ve müjdeleyen kişiyim.

Ayette geçen “muhkem” hüküm içeren demek. Mesela helal gıda konusunda ilgili bütün ayetleri görmeden neyin helal neyin haram olduğunu anlayamazsın. Allah bir ayette bahsettiği konuyu başka ayetlerle açıklama getirmiş. Aynı ayette Kur’an’ı neden kendisi açıkladığını da söylüyor; Böyle olması, Allah’tan başkasına kul olmayasınız diyedir. Demek ki Allah’ın açıklamalarını esas almak yerine bir hocanın açıklamalarını esas alırsak o hocaya kul oluruz. Ayette peygamberimizin görevi de yazıyor; Ben de o kitapla sizi uyaran ve müjdeleyen kişiyim. Şu kadarcık açıklamadan bile bir şeyler anlaşılıyor olmalı. Peygamberimiz kendisine verilen Hikmet sayesinde Allah'ın açıklamalarını anlatmış.

Hikmet Nedir?

Allah Kur’an’la beraber Hikmet de indirdiğini söylüyor.

Bakara
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)

151. Nitekim (iyiliklerimi tamamlayayım diye) içinizden size bir elçi gönderdim. O size âyetlerimizi okur, sizi geliştirir, size Kitab’ı ve hikmeti öğretir, size bilmediğinizi öğretir.

Ayette geçen kitap Kur’an peki hikmet ne? Hikmet, Kur'an'dan doğru hüküm çıkarma ve bir olay karşısında doğru karar verme yeteneğidir. Allah peygamberimize hikmet vermiş, peygamberimiz de Kur'an'dan doğru hükümler çıkarmış ve asıl önemli olan Allah'ın açıklamalarını göstermiş. Bugün sünnet, hadis dediğimiz şeyler aslında bu.

Peygamberimiz İslam’ı anlatırken ayetlere dayanıyordu. Hangi konuyu anlatıyorsa, dinleyen sahabenin aklında tuttuğu sözlere hadis diyoruz. Müslümanların bu konudaki en büyük yanlışı, peygamberimizin ayetlere göre konuştuğunu dikkate almaması. Kur’an elimizde. Hangi konuyu araştırmak istiyorsan önce ilgili ayetlere bakman gerekir. Kur’an’ı bırakıp Kur’an’la yüzde yüz zıt hadisleri temel almak yanlıştır. Peygamberimiz bugün yaşasa yine Kur’an’a göre konuşacaktı.

Konuya geri dönelim; Kadere iman şartı Kur’an’da yok ama hadis denen metinde var. Hud suresinde Kur’an’ı Allah’ın açıkladığı yazarken Allah iman şartlarından birisini eksik bırakmaz. Bırakmamıştır da.

Cibril Hadisi

Bize itiraz edilen, “hadiste kadere iman şartı da var” denilen hadisler Amentü ve Cibril hadisi. Benim gördüğüm hadis konusunda işin uzmanlarının büyük bir kesimi de hadis araştırmaları hakkında hiç bir bilgisi olmayanlar da aynı şekilde davranıyor. Bilmeyenler Cibril hadisi diye bir tane metin olduğunu zannediyor. Dolayısıyla “hadis var” diyor. Bilenler de aynı konuda bir biriyle çelişen, Kur’an’la çelişen, eksiklikleri olan hadisleri görmesine rağmen onlar da “hadis var” diyor. Alttaki Cibril hadisi Buhari’nin kitabında “İman” babındaki kırk yedinci hadis.

Ebû Hureyre şöyle demiştir: Bir gün Rasûlullah meydanda oturuyordu. Yanına bir adam geldi ve îmân nedir? diye sordu.

Rasûlullah: îmân Allah 'a, meleklerine, Allah 'a kavuşmaya, peygamberlerine inanman; kezâlik (öldükten sonra) dirilmeye inanmandır, cevâbını verdi.

O zât: - İslâm nedir? dedi.

Rasûlullah: Allah'a ibâdet edip, O'na hiçbir şeyi ortak kılmaman, namazı dosdoğru kılman, farz edilmiş olan zekâtı vermen, ramazânda oruç tutmandır, buyurdu.

Sonra o zât: - İhsan nedir? diye sordu.

Rasûlullah: Allah'ı sanki görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir; eğersen Allah'ı görmüyorsan şübhesiz O seni görmektedir, buyurdu.

O zât: Kıyamet ne zaman? dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah: Bu mes'elede sorulan, sorandan daha âlim değildir. (Şu kadar var ki kıyametten evvel zuhur edecek) alâmetlerini sana haber vereceğim. Ne zaman satılmış câriye sahibini (yânî efendisini) doğurur, kim idikleri belirsiz deve çobanları yüksek bina kurmakta biri-biriyle yarışa çıkarsa kıyametin alâmetleri görülmüş olur. (Kıyametin vakti) Allah'tan başka kimsenin bilmediği beş şeyden biridir, buyurduktan sonra: "O saatin ilmi şüphesiz ki Allah'ın nezdindedir. Yağmuru (mukadder olan vakitte ve yerde) O indirir. Rahimlerde olanı O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağım bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilmez- Şübhesiz Allah (her şeyi) bilendir. Herşeyden haberdârdır" (Lukmân: 31/34) âyetini tilâvet eyledi. Sonra o zât arkasını dönüp gitti. Rasûlullah: "Onu geri getirin" diye emretti; fakat sahâbîler onun izini bulamadılar. Bunun üzerine Rasûlullah: "İşte bu Cibril'dir. İnsanlara dînlerini öğretmek için geldi" buyurdu.

Hangi Cibril Hadisi Doğru?

Buhari’de geçen Cibril hadisinde kadere iman şartı yok. Cibril hadisinin yirmi beş rivayeti olduğunu biliyor muydun? Sıkıntı burada. Hangisi doğru? Buhari’nin naklettiği hadiste kadere iman şartı yok. Müslim’in “İman” kitabında Cibril hadisi bir, beş ve yedi numaralı hadislerinde üç defa yer alıyor ama piyasadaki her basımda üç hadisin hepsini göremeyebilirsin. En azından Müslim’in hadislerini gösteren web sitelerinde sadece bir Cibril hadisi var. Buralarda kıyas yapma imkanı yok. Müslim’in sadece bir numaralı Cibril hadisi Buhari’yle aynı, kadere iman yok ama beşinci ve yedinci hadislerde kadere iman var. Hangisi doğru?

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri’nde Bekir Tatlı’nın “Hadîs Tekniği Açısından Cibrîl Hadîsi Ve İslâm Düşüncesine Yansımaları” adından doktora çalışması var. Alttaki paragrafı oradan aldım. Bekir Bey Cibril hadisinin yirmi beş rivayetini de incelemiş.

Ele aldığımız 25 rivâyetten 12 tanesi muhtasar veya kısadır. Geri kalan 13 tanesi olayı uzunca anlatmaktadır. Rivâyetlerin en dikkat çekici yönlerinden birisi kader meselesini içerip içermemesi noktasıdır. İbn Ömer ve Hz. Ömer’den gelen rivâyetlerin tamamında kadere iman konusu yer almaktadır. Ebû Hureyre’den ise toplam 6 adet rivâyet vardır. Bunların bir tanesi Ebû Hureyre-Ebû Zer şeklinde birlikte nakledilmektedir. Bu rivâyetlerden İshâk b. Râhûye’nin kitabında yer alan 4 tanesinde kadere iman mevzuu yok iken, Ebû Hureyre-Ebû Zerr rivâyeti de dâhil 2 tanesinde mevcuttur. Kadere imanı içermeyen rivâyetlerde hacc konusu da bulunmamaktadır. Bu durum da râvîlerin eksik nakletmiş olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Bize göre kader ve haccı içeren tarikler mahfûz, içermeyenler ise şâzdır.

Son cümledeki kader ve haccı içeren tarikler mahfûz demek hadis korunmuş, eksiği olmayan doğru hadis bu versiyon demek. Kader şartı içermeyenler ise şâzdır demek, bu versiyon hadisler umumi hükümlerden veya külli kaidelerden hariç ve tek başına kalmış demek. Be tamamen kendi aklındaki inancı hadislere söyletmektir. Bu kesimdeki insanlar bir yandan “Buhari Müslim olmazsa din elden gider” diye fetva veriyor. Diğer yandan kendi aklındaki inancı doğru çıkarmak için işine gelmediği zaman Buhari ve Mülim’i baypas ediyor. Bir hadisin doğru olup olmadığını ancak Kur’an’a uyup uymamasından anlayabilirsin. Kur’an’ı Allah kendisinin açıkladığını söylüyor. iki ayette iman esaslarını saymış. İçlerinde kadere iman yok. O zaman içinde kadere iman olmayan hadis versiyonu doğru demektir. Bu, bu kadar basit bir olayken insanlar yirmi üç hadis versiyonunun rivayet edenlerine bakıp kim doğru söyledi diye anlamaya çalışıyor.

Cebrail Vahyi Getiren Melek

Vahyi bütün peygamberlere getiren Cebrail’di. Üstelik Kur’an’dan Cebrail’in Allah katında itibarlı bir elçi olduğunu görüyoruz.

Tekvir
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)

19. Kur’ân değerli bir elçinin ilettiği sözdür.

20. Arşın (yönetimin) sahibi yanında güçlü ve itibarlı olan,

 

21. Orada saygı gören, güvenilir elçinin (Cebrail’in) ilettiği sözdür. 

Bu ayetlerde Cebrail’in anlatıldığı çok açık. Arşın sahibinin yanındaki güçlü, itibarlı, saygı gören elçi Cebrail’den başkası olamaz. Cebrail Allah’tan aldığı ayetleri peygamberimize getirdi. Getirdiği bu ayetlerde kadere iman diye bir şart yok. Nasıl oluyor da daha sonradan insan suretinde peygamberimizin yanına gelip imanın şartlarında kaderin de olduğunu onaylayabiliyor? Peygamberimiz madem iman nedir sorusuna “kadere de iman” şartını ekledi Cebrail demez miydi “böyle bir şart yok” çünkü hadisin sonu "İşte bu Cibril'dir. İnsanlara dînlerini öğretmek için geldi" diye bitiyor. Eğer Cebrail dini öğretmeye geldiyse o din Kur’an’dan başkası olamaz. Elçi kendisine verilen ayetlere ilave ve çıkarma yapamaz. Üstelik Cebrail gibi Allah katında saygın bir melek de bunu duymazdan gelip, sessiz kalamaz.

Amentü

Gelelim Amentü hadisine. Bu hadis Cibril hadisi gibi karışık da değil. Alttaki paragrafı Diyanet Vakfı Ansiklopedisinin Amentü maddesinden aldım.

Tirmizî’nin diğer bir rivayetine göre Hz. Peygamber, “âmentü” lafzıyla başlayan bir hadisinde (“Fiten”, 63), “Ben Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve âhiret gününe inandım” demiştir. Bu hadiste de iman esaslarının yine beş noktada toplandığı ve Kur’an’da olduğu gibi burada da iman esaslarını formülleştiren âmentü metninden (Ölüm bir haktır, Allah’an başka ilah olmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ediyorum) kısmının eksik olduğu görülür.

Hadiste dört şart sayılıyor, beş değil. Kaderle beraber peygamberlere inanma şartı da yok. Bu hadisi peygamberimiz kendisi zaten peygamber olduğu için “ben Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve âhiret gününe inandım” demiş olabilir. Bilemiyoruz. Bunları peygambere sorma imkanı da yok ki soralım “peygamber olduğun için mi peygamberlere de inanırım demedin?” ya da “Kur’an’da kadere iman şartı olmadığı için mi kadere iman şartını saymadın?” Bu metinler üzerinden tartışmanın anlamı yok. Kur’an elimizde. Bu metinlerden hangileri Kur’an’a uyuyorsa onu doğru kabul etmek gerek. Umarım hadisleri red etmediğim, aksine doğru hadisleri seçip görmek gerektiğini anlatmaya çalıştığım görülüyordur.

Diyanet Vakfının alıntı yaptığım Amentü sayfasında hadislerde kadere iman şartı olmayışını şöyle izah etmeye çalışmışlar.

İman esaslarını âmentü formülünde olduğu gibi topluca konu edinen bazı âyet ve hadislerde kadere imanın yer almayışı, onun ilim, irâde, kudret ve tekvin sıfatları içinde mütalaa edilebilen özelliğine bağlı olsa gerektir. Yoksa Mu‘tezile’nin ve günümüzdeki bazı araştırmacıların iddia ettiği gibi (bk. Hüseyin Atay, s. 89-97) İslâm’da kader inancının bulunmayışından dolayı değildir.

Kendi kendine muğlak bir cümle kurup, neredeyse “ayetlerde, hadislerde kader inancı yok ama İslam’da var” gibi saçma bir sözle kader inancını savunmuşlar. Benim gibi insanlar “İslam’da sanıldığı gibi kader anlayışı yoktur” dediğinde bize Mu‘tezile diyorlar. Bizi Mu‘tezile sayınca Nisa yüz otuz altı, Bakara yüz yetmiş yedinci ayetlere ve içinde kader şartı olmayan hadislere “kadere iman” şartı ekleniyor mu?

Klasik Kader Anlayışının Sebep Olduğu Tutarsızlıklar

Kader’in ne demek olduğu çok önemli. Eğer kader için herksin yapıp ettiği daha doğmadan yazıldı denirse bu, peygamberler ve kitaplar göndermeyi anlamsız kılar. Bizim hakkımızda yapacağımız her şey yazıldıysa, bu, ne yaparsan yap o yazının dışına çıkamazsın demektir. O zaman cehenneme gideceği daha doğmadan yazılan insanlara mesela Tekvir suresinin son ayetlerini göndermek anlamsızdır.

Tekvir
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)

25.Bu Kur’ân, taşlanan şeytanın sözü değildir. 

26. Öyleyse nereye gidiyorsunuz? 

27. Kur’ân, herkes için doğru bilgidir (zikirdir). 

28. İçinizden doğru olmanın gereğini yapanlar için. 

29. Varlıkların Rabbi (Sahibi) olan Allah gerekli desteği vermezse yapabileceğiniz bir şey yoktur.

Cehenneme gideceği belli olan insanlara “Nereye gidiyorsunuz” diye sormak boştur. Eğer her şey biz doğmadan yazıldıysa o zaman Müminlere Araf yüz elli beşin sonu ve yüz elli altının başında, “Bizim velimiz sensin. Bizi bağışla, bize ikramda bulun. Bağışlamayı en güzel yapan Sensin. Bu dünyada da Ahirette de bize güzel şeyler yaz; biz sana yöneldik” diye dua örneği göstermenin de bir anlamı yoktur. Madem her şey yazıldı neden Allah’tan kendimize dünya ve ahiret için güzel şeyler yazmasını istiyoruz? Kaderciler iddialarıyla Allah’ı kendi kendisiyle çelişir hale getirdiklerinin farkında değiller. Ayetleri kendi kaderci düşüncelerine göre yorumluyorlar. Onlardan biri de Hadid yirmi ikinci ayet.

Hadid
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)

22. Yeryüzünde veya kendinizde meydana gelen bir tek olay yoktur ki onu, ayrı bir varlık olarak yaratmamızın öncesinde bir deftere kaydedilmiş olmasın. Bu, Allah’a göre kolaydır. 

23. Bunun böyle olması, kaybettiğinize üzülmeyesiniz, Allah’ın verdiği şeyle de şımarmayasınız diyedir[*]. Allah, kendini bir şey zannedip övünen hiç kimseyi sevmez. 

[*] İster iyilik olsun ister kötülük, başımıza gelen her şey Allah'ın onayıyla olduğu için bunların değişmeyeceğini bilmemiz gerekir. Bunu bilen biri, kötü duruma düşünce, "Başıma bu nasıl gelir?" diye üzülmez, iyi noktalara gelince de "Bu benim hakkımdır!" diye şımarmaz. Onun yapacağı tek şey, yanlışları varsa onları düzeltmeye çalışmak ve geleceğe odaklanarak imtihanı kazanmaya bakmaktır.  

Bu ayetteki yaratmadan önce kayıttan bahsetmesini evren yaratılmadan önce kaydedildi diye yorumluyorlar. Ayeti dikkatli okursan yazılma işi başımıza gelen iyilik ve kötülüklerin hemen öncesinde oluyor. Allah bir şeye karar verir onu kayda geçirirse ondan kurtuluş yoktur. Mesela iş dünyasında başarılı olmak da böyledir. Atasözümüz bile var. Çok başarılı ve zengin olmuş birine “Allah yürü ya kulum demiş” diyoruz. Allah bunu yazdığı an o kişinin yükselmesi engellenemez. Tabi bu büyük sorumluluk ve imtihandır.

Her Şeyimiz Şu An Yazılıyor

Allah, gün içinde yaptığımız bütün her şeyi sağımızda ve solumuzda olan Kiramen Katibin denen meleklere yazdırıyor.

Kaf
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)

16. Ant olsun insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz. Biz ona, şah damarından daha yakınız/içinden geçenleri de biliriz.  

17. Onun sağında ve solunda oturan iki kaydedici (melek) de kaydetmektedir.

18. Her ne söz söylerse, mutlaka onun yanında hazır bir gözcü vardır.

Diyorlar ki; bu ayetlerdeki melekler ikindi ve sabah vaktinde mesai değişimi yapar. Bunun da Kur’an’da her hangi bir kaynağı yoktur ya neyse, kayıt tutan bu melekler yazdıklarını Allah’ın ezelde yazdıklarıyla kıyaslar, tam doğru olduğunu görürmüş. Nasıl bu kadar tersten bakmayı başarıyorlar anlayamıyorum. İmtihan olan Allah mı? Allah doğru kaydetti mi diye melekler kontrol mü ediyor? Değilse kendileri doğru yazıp yazmadıklarını mı kontrol ediyorlar? Ayetler açık bir şekilde yaşadığımız sürece her şeyimizin kaydedildiğini söylüyor. Allah, hesap günü meleklerine yazdırdığı bu kayıtları önümüze koyacak. Bu yüzden kaydettiriyor.

Kehf
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)

48. İnsanlar sıralar halinde Rabbinin huzuruna çıkarılırlar. (Onlara denir ki) "Karşımıza, ilk yarattığımız gibi (tek tek) geldiniz. Aslında sizin için buluşma yeri ve zamanı belirlemeyeceğimizi sanmıştınız." 

49. Defterleri önlerine konur. Günahkarların, defterde olanlardan korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki "Eyvah! Bu nasıl defter ki küçük büyük bırakmadan hepsini sayıp dökmüş.“ Yaptıkları her şeyi karşılarında hazır bulurlar. Senin Rabbin kimseye yanlış yapmaz.

Kadercilerin “her şey ezelde yazıldı” söylemi Kur’an’a yüzde yüz aykırıdır. Allah yapıp ettiğimiz her şeyi gün içinde an ve an yazdırıyor. Hesap günü bu yazılanlar önümüze konacak. Bu ayetler varken daha hala “her şey ezelde yazıldı, bitti” demek körlük etmekten başka bir şey değildir. Zaten mealler tefsirler bir birinin kopyası gibi. Ayetlerin doğru manaları görünmüyor. Eğer doğru tercümeler varsa onlara da parantezler ekleyip yine ayetlerin anlamlarını bozuyorlar. İmkanı olan bir kaç tefsiri yan yana açıp kıyas yapsın, hep aynı hataların yapıldığını göreceksin. Mesela onlardan biri alttaki ayettir. Ayetin doğru tercümesi budur, yanlış tercüme açıklamada belirtilmiş.

Araf
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)

179. Cinlerin ve insanların çoğunu sanki Cehennem odunu olsunlar diye yetiştirdik[1*]. Onların da kalpleri vardır ama (gerçeği) kavramazlar, gözleri de vardır ama ilerisini görmezler, kulakları da vardır ama (söz) dinlemezler. Onlar en’âm (koyun, keçi, sığır ve deve) gibidirler. Aslında daha düşük seviyededirler. Onlar tam bir gaflet içindedirler. 

[1*] Bu ayete, “İnsanların ve cinlerin çoğunu cehennem için yarattık” şeklinde yanlış anlam verilir. İlgili ayetler şöyledir; "Allah: “Cinleri ve insanları, kulluğu sadece bana yapsınlar diye yarattım.” (Zariyat 51/56) dediğine göre o anlam kabul edilemez. Yaratma anlamı verdikleri zeree = (ذرأ) kelimesi şu ayette, hayvan ve bitki yetiştirme anlamındadır: "Allah’ın yetiştirdiği ekinden ve en’amdan (koyun, keçi, sığır ve deveden) ona pay ayırır ve kendilerince “Bu Allah’ın, bu da ona ortak saydıklarımızındır» derlerdi. (En’âm 6/136) Şu ayete göre Allah Teala insanı da bir bitki gibi yetiştirmiştir. Allah sizi topraktan bir bitki gibi bitirmiştir. (Nuh 71/17) Şu ayetler, Ahiretteki dirilişin de aynı şekilde olacağını bildirir: "Sizi toprağa tohum gibi eken O'dur. Hepiniz O’nun huzurunda toplanacaksınız." (Müminûn 23/79) “Gökten bir ölçüye göre su indiren (Allah’tır). Onunla ölü bir bölgeyi canlandırır. Kabirlerinizden de bu şekilde çıkarılacaksınız.” (Zuhruf 43/11) Görüldüğü gibi zeree = (ذرأ), insanı, bitkiyi ve hayvanı yetiştirme anlamına da gelir. İnsanı diğerlerinden ayıran şey, ruhun üflenmesiyle birlikte kazandığı dinleme, ilerisini görebilme (basiret) ve gönül sahibi olma özelliğidir. (Secde 32/9) Bu özellikleri kullanmayanlar, hayvan gibi hatta daha aşağı seviyede yani bitki gibi olurlar. Cehennemle birlikte zikredilen bitki odundur. İlgili ayet şöyledir: "Yanlış yapanlar ise Cehenneme odun olurlar.” (Cin 72/15) Ayete yukarıdaki mealin verilmesinin sebebi budur.

Yine aynı soruyu soracağım; Allah hem insanları doğmadan cehennemlik olarak yazıp hem de “Cinlerin ve insanların çoğunu sanki Cehennem odunu olsunlar diye yetiştirdik” diye ayet mi indirmiş?

Kader Nedir?

Arapçada kader k-d-r kökünden geliyor. Ölçü, bir şeyi ölçülü yapmak, ölçüsünü belirlemek demektir. Kader Türkçeye “kadar” olarak geçmiş. Mesela yemek yaparken sorulan “ne kadar yağ koyayım” sorusundaki kadar Arapçadaki kader’dir. Ne kadar yağ, ne ölçüde yağ demektir. Allah’ın her şeyin kaderini belirlemesi de böyle, her şeyi bir ölçüye göre yaratıyor;

Kamer
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)

49. Biz, yarattığımız her şeyi bir ölçüye göre yaratırız.

Müslüman Veya Kafir Olmanın Ölçüsü Nedir?

Bir insanın kafir veya mümin olduğu ezelden yazılmamıştır. Bluğ çağıyla beraber aklı ermeye başlayan insanlar ölene kadar istediği yaşam biçimini tercih etme hakkına sahiptir. Özellikle yaşadığımız bu çağda Türkiye’de İran’da bluğla beraber namaza başlayıp sonra Deist olan çok insan var. Hangi inanç üzere ölecekleri kendilerine kalmış. Kafir olmanın da iman etmenin de ölçüsü bellidir. Kehf yirmi dokuzuncu ayetin baş tarafı şöyle; De ki: Doğrular Rabbinizdendir. Yapması gerekeni yapan inansın, yapmaması gerekeni yapan da kâfir olsun.  Bu ayeti İnsan Suresi ikinci ve üçüncü ayetleriyle beraber düşünelim; Biz insanı, çok bileşenli döllenmiş yumurtadan yarattık. Yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz; o nedenle onu dinleyen ve gören bir varlık haline getirdik. Ona doğru yolu gösterdik; ister görevini yapar, isterse o yolu görmezlikten gelir (kâfir olur). Allah hak yolun kurallarını koymuş, bunlar hak yolun kaderidir yani ölçüsüdür. Kim bu kurallara uyarsa iman eder. Kafir olmanın ölçüsü de belli. Ayetleri red edenler kafir olur. Bir insan bu yollardan hangisinden giderse o sonuca ulaşır. Allah herkesi özgür irade sahibi olarak yaratmış. Özgür olduğumuz için; Dinde zorlama olamaz; doğrular ile yanlış kurgular iyice ayrılmıştır. Kim taşkınlık edenleri (tağutları) tanımaz da Allah'a güvenirse, kopması imkânsız en sağlam kulpa yapışmış olur. Her şeyi dinleyen ve bilen Allah’tır (Bakara 256) ayetini indirmiş. Bütün bu ayetlerden iman ve küfrün kaderini yani ölçüsünü, hangisini seçersek nasıl bir sonuçla karşılaşacağımızı görüyoruz. Ahirette de yaptığımız tercihlerin karşılığını cennet ya da cehennem olarak alacağız. O zaman hayır ve şer Allah’tandır demek de doğru değildir. Bunun düzgün ifadesi hayrın ve şerrin ölçüsünü belirleyen Allah’tır. Kul hangisini tercih ederse Allah onun için Ol emri verir. Kadere iman, Allah’ın hayrın, şerrin kısaca her şeyin ölçülerini belirlediğine inanmak anlamında olursa Kur’an’a uygun olur.

Cibril Hadisindeki Kadere İman Şartı Nasıl Anlaşılmalı?

Kadere İman Şartı Nereden Çıktı?

Kadere iman hicri ikinci yüzyılda kelamcıların çıkardığı bir maddeymiş. Sebebi gnostik akımlara karşı alınan bir tedbirmiş. Gnostik akımlarda iki tanrı varmış, hayrın ve şerrin tanrısı ayrı kabul edilirmiş. Bu yüzden kelamcılar "hayrın ve şerrin Allah'tan geldiğine iman" diye bir başlık açmışlar. Kısa bir video ile göstereyim.