Allah Dilediğini Saptırıp Dilediğini Hidayete Mi Erdirir?
Benim dikkatimi en çok çeken konulardan biri bir kişi Allah’ın varlığından şüphe etmezken diğer bir kişi tam tersi kesinlikle yaratıcı, düzenleyici -aslında İslam'da buna ölçü koyan deniyor- bir gücün olmayacağına kanaat getirmesi. Bir insanın biyoloji profesörü olmasıyla hiçbir eğitim almayan birinin sadece okuduğu birkaç kitapla “yaratıcı” bir gücün olamayacağına kanaat getirmesi temelde aynıdır, bu bir tercihtir ve hayatın sırrı dediğim şey tercihle ilgili. Çoğu zaman çevremde ya da internette bir tartışma platformunda gördüğüm daha çok inanmayan insanlar ister küçük çocuklar için olsun isterse büyük insanlar için olsun dinin korku ve baskıyla öğretildiği ve aslında din denen olgudan insanların cehennem korkusu veya cennet ödülüne göre Allah inancı geliştirdiklerini düşünüyor, iddia ediyor. Eğitim sistemini tartışacak değilim burada ama konuşursak benim seni haklı senin de beni haklı bulacağın konular var. İnsanların neden görüp neden göremediğine dair bir kanundan bahsedeceğim. Bu arada ateist grupların her gün yayınladığı fotograflar ya da yazılardan da paylaşacağım. Bunu bu grupları hedef göstermek ya da kötülemek için yapmıyorum, neden ateist bu gruplardan bir şeyler paylaştığımı daha ileride açıklayacağım, öncesinde alt yapımı bitirmem gerek. Hemen başlarken bu gruplardan birinden aldığım bir resmi göstermek istiyorum. Bu resimleri paylaşıyorum diye kendisini “iyi” müslüman diye tanımlayan birileri kalkıp da ateistlere küfürler etmesin, benim amacım başka daha ileride bunu yazacağım.

Ateist bir grup ve inancın cennet ödülü veya cehennem korkusu sayesinde olduğunu savunuyor. Bunun bir tercih olduğunu bir kez daha hatırlatmakta fayda var, Dawkins de tercihini bilimin yaratıcıyı ortadan kaldırdığını söyleyerek yapmış oluyor.
"Sonradan müslüman olanlar" bölümüne kadar sabredersen imanın ceza korkusu ya da ödül beklentisi olmadığını göstermeye çalışacağım. Beni yıllardan beri düşündüren şey bir insan inanırken diğer bir insan neden inanmaz? Bir kesim inancın korku sayesinde geliştiğini savunurken nasıl oluyor da diğer kesim “benim Allah’ın varlığından zerre şüphem yok” diyebiliyor. Ben yıllarca bunu düşündüm. Bir zamanlar benim de inançsızlardan hiçbir farkım yoktu sadece “uydurulmuş” demezdim o kadar ama daha sonra daha önce görmediğim şeyleri görmeye başlayınca her şey değişti, bir inancım oldu dahası hiçbir şüphem kalmadı. Bu sefer ara sıra bu konuları konuştuğum arkadaşlarım neden görmüyor diye düşünmeye başladım. Bir zaman benim görmediğim şeyleri görür, inanır oldum şimdi onların neden görmediğini anlamaya çalıştım. Aklımda bu sorular varken bunun bir açıklaması var mıdır diye Kur'an'a baktım öyle ki ayetleri kendime göre gruplara ayırdım. Aynı konu ile ilgili ayetleri bir yerde toplamaya başladım. Böylece aklıma her gelen yeni sorularda Kur'an'ı baştan sona okumak yerine gruplandırdığım bu ayetlere baktım.
Kur'an'a bakınca bu konuda ilk dikkatimi çeken ayetler Allah’ın dilediğini saptırıp dilediğini doğru yola yönlendirir mealindeki ayetler oldu. Mesela;
İbrahim
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)
4 - Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Bunu hangi meale bakarsan bak böyle ifade edildiğini göreceksin. Ayetler böyle ise o zaman bu ve bunun gibi ayetler bana cevap olmalı, kendi kendime demeliyim ki “demek Allah istediği kulunu saptırıyor istediğini de doğru yola iletiyor.” O zaman aklıma başka sorular geliyor şimdi bunları düşünmeyecek miyim?
Eskiden dinin gerekliliğine inanmazken sonradan oluşan inancım basitçe Allah’ın benim inanmamı dilemiş olmasından mı? O zaman şu an “nereden geldik nereye gidiyoruz” diye konuştuğum, Allah inancı olmayanların bir suçu yok demektir. Kendi kendime “Allah onların inanmasını istemiyor” demeliyim. Demek ki Richard Dawkins gibi bilim adamlarının ve ateist grupların inanmaması da Allah’ın onları tercih etmemesinden kaynaklanıyor. Bu durumda yine John Lennox gibi bilim adamlarının inancı Allah onların inanmasını istediği için var. O zaman bu insanlar neden karşılıklı konuşuyor, konuşmaya gerek yok, konuşarak hiçbir şey değişmez her şey Allah’ın dilemesine bağlı.
Bu ayet bana cevap olacaksa dedim ya aklıma başka sorular geliyor diye, mesela madem Allah dilediğini doğru yola iletiyor dilediğini de saptırıyor alttaki ayetin anlamı ne?
Sadık Türkmen meali
İbrahim
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)
33. Ey İnsanlar! Rabbinizden sakının! Babanın çocuğunun yükünü yüklenemeyeceği, çocuğun da babasının yükünü yüklenemeyeceği o günden korkun! Şüphesiz, Allah’ın sözü gerçektir. Öyleyse dünya hayatında aldanmayın ve sakın çok aldatıcı (şeytan) sizi Allah’ın affına güvendirmesin!
Allah dilediğini seçiyorsa insanlara Rabbinizden sakının demesinin anlamı ne? Allah hem sakının hem de “Ben dilediğimi seçerim” diyorsa o zaman bu kitap da tutarsızlık var demektir. Bu durumda altta ki ayetin hiçbir anlamı olmaz.
Sadık Türkmen meali
Bakara
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)
2. İşte bu Kitap içinde şüphelenecek/çelişkili hiçbir şey yoktur. Takva sahipleri (Allah’a karşı gelmekten sakınanlar) için, bir yol göstericidir.
Bu kitapta çelişki yoksa bu durumu nasıl izah edeceğiz? O zaman biri kalksa dese ki “bu kitapta tutarsızlık var bunun ilahi bir metin olduğuna nasıl güvenebiliyorsun” ne cevap veririz? Hiçbir cevap verilemez ancak klasik cevap verilemeyen durumlarda söylenen “ne yani Allah’ın kudretinden şüphe mi ediyorsun” deyip konu geçiştirilir.
Sonra diğer ayetlerden okuduğumda, alttaki ayetleri düşününce bu ayetler Allah’ın dilemediği kullar için geçerli olmaması gerekir.
Sadık Türkmen meali
Furkan
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)
11. Aksine onlar kıyamet saatini yalanladılar. Biz de kıyamet saatini yalanlayan kimse için, çılgınca yanan bir ateş hazırladık.
12. (Ateş) uzak bir yerden onları gördüğü zaman, onlar bunun öfkesini ve homurtusunu işitirler.
13. Zincirlere bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu çağırırlar.
14. “Bugün tek bir yok oluş/ölüm çağırmayın, ölümü/yok oluşu bir çok kez çağırın.”
15. De ki: “Bu mu daha hayırlı, yoksa kötülükten sakınıp iyi işler yapanlara vadedilen sürekli cennet mi daha hayırlıdır? Onlar için mükâfat ve güzel bir sonuç vardır.”
16. Onlar için, sürekli kalıcılar olarak orada istedikleri nimetler vardır. Bu, Rabbinin istenen/arzu edilen bir sözüdür.
Allah dilediğini sapıtıyorsa 13. ayette ki gibi zincire bağlanıp bir kenara atılmamaları gerekir çünkü İbrahim 4. ayete göre insanları Allah saptırmıştır, o zaman cehennemi neden hak etmiş olsunlar? Son ayetteki “Bu mu daha hayırlı, yoksa kötülükten sakınıp iyi işler yapanlara vadedilen sürekli cennet mi daha hayırlıdır ifadesinin anlamı ne? Tercihi Allah yapıyorsa, dilediğini seçiyorsa “bu mu hayırlı öteki mi” demenin hiçbir anlamı olmaz. Bu durumda bu konuları konuştuğum inancı olmayan arkadaşlarıma cehennemin önüne gelirseniz Allah’a “bizim de inanmamızı dileseydin biz de inanırdık, şimdi bize azap mı edeceksin?” deyin diye tavsiyede bulunmalıyım.
Ateistlerin Bu Ayetlere Dayanarak "Kur'an Uydurulmuş" Söylemi
Bu ve bunun gibi pek çok örnek verilebilir ama bu kadar konuyu anlatması açısından herhalde yeter. Aynı şekilde benim gibi ateist bir topluluk da buna benzer bir ayeti gösterip Kur'an'da mantık hatası olduğunu söylüyor, bir nevi kendince insanları uyarıyor.

"Allah'ın dilemesi" şeklinde çevrilen ayetlere gelirsem, ateistlerin eleştirileri ayetler bu şeklide olduğu sürece haklılar. Ama ya ayetler bu şekilde değilse? Bu ve benzeri ayetlerdeki kelimenin anlamı zamanla değişime uğradıysa? Ben de bu durumu düşününce, kitapta çelişki yok diyor ama Allah insanları kendisi seçiyor sonrada kendilerini seçmediklerine ceza vereceğini söylüyor, bir haksızlık var burada, böyle olmamalı diye düşündüm hatta biri bana bu konuyu sorsa cevap veremem, veremediğim gibi benim inancım da sarsılabilir, haksızlık var gibi görünür çünkü. Bazı derslere rastladım. Bu ayetlerde geçen “dileme” diye tercüme edilen fiil “şae” fiiliymiş, şae fiiline sonradan verilen anlamla müslümanlar kaderci yapılmış. Yıllarca bu fiilin doğru kullanıldığı kitapları arayan Abdülaziz Bayındır’ın bu konuyla ilgili yaptığı açıklamayı dinletmek istiyorum.
Allah Dilediğini Mi Saptırır?
Ayetin doğru meali şöyle.
İbrahim
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)
4. Biz her Rasûlü/Elçiyi, mutlaka kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara iyice açıklasın. Bundan sonra Allah; Sapıklıkta direnen kimseyi sapıklığında bırakır, Hidayet için çalışan kimseyi de doğru yola iletir. O güçlüdür, doğru hüküm/karar verendir.
Tekvir suresinde ki mana da Kur'an sizden doğru yolda olma gayreti gösterenler için doğruyu gösterir. Bakara suresinin 2. ayetine tekrar bakarsak Kur'an'da bir çelişki olmadığı söylediği yerin şimdi daha iyi anlaşıldığı görülür.
Sadık Türkmen meali
Bakara
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)
2. İşte bu Kitap içinde şüphelenecek/çelişkili hiçbir şey yoktur. Takva sahipleri (Allah’a karşı gelmekten sakınanlar) için, bir yol göstericidir.
Kafirler Zaman Zaman Müslüman Olmak İster Ne Demek?
Alttaki ayette geçiyor.
Hicr
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)
1. Elif, Lâm, Ra. Bunlar Kitab’ın ve apaçık Kur’an’ın ayetleridir.
2. Bir zaman gelir ki, inkâr eden kimseler: ‘Ne olurdu müslüman olsaydık’ diye çok arzu ederler.
3. Onları bırak; yesinler, faydalanıp eğlensinler ve boş umut/emel onları oyalasın! Ama yakında bilecekler!
Genelde bu ayeti inanmayanların ahirette hesap gününün gerçek olduğunu gördüklerinde söyleyeceklerini söylerler ama bu dünyada olur. Bunun ne demek olduğunu “kâlû belâ” denilen bir konu var onu ele aldığım sayfada daha rahat anlayabilirsin. Dikkat edersen ayet “kafirler zaman zaman namaz kılmak isterler” demiyor, müslüman olmak isterler diyor. Müslüman Allah’a teslim olan demek. Dediğim gibi kâlû belâ denen bir olay var, bu Allah’ın herkese varlığına şahit tutması demek. Gelenek bunun ruhlar aleminde olduğunu söylüyor, ruhlar alemi diye bir yer varmış, Allah bütün ruhları toplamış “ Ben sizin rabbiniz değil miyim” demiş bizler de “evet rabbimizsin” demişiz. Bunun ruhlar aleminde değil de bu dünyada olduğu ayetlerden anlayabiliriz. Bu Araf suresinde geçiyor.
Araf
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)
172. Rabbin, Ademoğulları(ve kızları)nın sırtlarından zürriyetlerini alır ve onları kendi nefislerine karşı şahit tutar; “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”(der). Onların; ”Evet, biz buna şahidiz” sözleri genlerine yazılmıştır. (Böylece); “Kıyamet günü biz bundan habersizdik” diyemezler.
173. Veya: “Daha önce atalarımız da şirk koşmuştu ve biz onların ardından gelen bir nesiliz. Sistemi yanlış Kur'an'ların yüzünden (böyle olduk), şimdi bizi helâk mı edeceksin” diye mazeret getirmeyin.
174. İşte Biz, ayetleri böyle uzun uzun açıklarız, umulur ki dönerler.
Müslüman ne demek önce bunu bilmek gerekir. Müslüman Allah'a teslim olan demektir. Bu ayetlerde Allah herkese varlığını göstermiştir sebebi de Kıyamet günü biz bundan habersizdik yani Allah’tan haberimiz yoktu demesinler ya da “Daha önce atalarımız da şirk koşmuştu ve biz onların ardından gelen bir nesiliz. Sistemi yanlış Kur'an'ların yüzünden (böyle olduk), şimdi bizi helâk mı edeceksin” demesinler diye Allah varlığını herkese gösteriyor. Bu olayın ruhlar aleminde değil bu dünyada olur. Bu olay Allah'ın varlığını doğada, insanların kendi vücudunda ve evrendeki delilleriyle göstermesidir. Kâlû belâ - Allah'ın varlığına şahit olmak, kısaca bu. Bunu ayrı bölümde ele aldım orada bununla ilgili kısa videolar var. Bu kısa bilgiden sonra kafirlerin zaman zaman müslüman olmak istemesi olayı herkesin Allah’ın varlığına doğada, evrende şahit olduğu kusursuz sistem karşısında “bunları yapan bir güç olmalı” ifadesidir. Bu ifade hem Allah’ın insanlara kendisine şahit tutması hem de insanların Allah’ın varlığını kabul edip teslim olmasıdır. Kafirlerin müslüman olmak istemeleri temelde budur. Buna bir örneğim var. Richard Dawkins Allah’ın varlığını birliğini hissettiğini söylüyor, kendi gibi pek çok bilim adamı da bunu hissetti diyor.
Richard Dawkins - "Doğaya Bakınca Yaratıcı Bir Gücü Hissediyorum" (2 Dakika)
Kafirler zaman zaman müslüman olmak ister sözü bu videoda gördüğün şeydir. Dawkins’in bu açıklamalarından sonra Allah’ın varlığına dair delilleri gördüğünü görebiliriz. “kafirler zaman zaman mslüman olmak ister” sözünün ahirette değil dünyada Allah’ın varlığına dair delilleri gördükten sonra O’na teslim olmak, varlığını kabul etme isteği olduğunu da görebilirsin. Bu herkeste olur, özelikle bilim adamlarında çok daha belirgin bir şekilde görülür. Çünkü doğayla, evrenle uğraşmak Allah’ın ayetlerini, delillerini görmek demektir. Bunu "kâlû belâ - Allah'ın varlığına şahit olmak" bölümünde detaylı açıkladım, detayları ve Dawkins'in bu resimlerde söylediği sözlerin ne anlama geldiğini o bölümde görebilirsin. Sırf bu lafı yanlış anlama diye burada bir parantez açtım.
Nahl 93. Ayetteki Çelişki
Kur'an'da "dileme" diye çevrilen fiil şae fiili. Bu fiile "dileme" manası verince üstte ateist bir grubun resmini gösterdiğim gibi Kur'an çelişkilerle dolu bir kitap oluyor. Ateistlerin eleştirdiği ayetlerden biri Nahl suresinin doksan üçüncü ayeti.
Nahl
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)
93. Allah dileseydi sizin hepinizi bir tek ümmet yapardı. Lakin O, dilediğini şaşırtır, dilediğini doğru yola iletir. Şu kesin ki sizler bütün yaptıklarınızdan sorguya çekileceksiniz
Ayeti beraber okuyalım. Allah dileseydi hepimizi bir tek ümmet yaparmış ama yapmamış, sebebi de dilediğini saptırıp dilediğini de doğru yola getirdiği içinmiş. Bu meal kısaca "Allah dileseydi herkesi mümin yapabilirdi ama yapmadı, bazı insanları saptırmayı bazılarını da hidayete erdirmeyi diledi" demiş oluyor. O zaman sapanların suçundan, hidayete erenlerin de başarısından söz etmek mümkün değil, ikisini de Allah yapmış. Sapanların sapması Allah tarafından yapılmış oluyor. Ayetin sonuna dikkat edersen "Şu kesin ki sizler bütün yaptıklarınızdan sorguya çekileceksiniz" diyor, Allah bazı insanları saptırıp bazılarını hidayete erdirirse yaptıklarımızdan sorgulanacağız? Allah saptırdığı kişileri "neden saptınız" diye sorguya mı çekecek? Şae fiiline "dileme" manası verince böyle oluyor. O zaman sorumluyor insanlar olmuyor, Allah keyfine göre bir düzen kurmuş oluyor ve Kur'an' tutarız bir kitap olmuş oluyor çünkü Allah dilediğinin tevbesini kabul eder, Allah dilediğine bol rızık verir, Allah dilediğine kız/erkek çocuk verir gibi ne kadar bu fiilin geçtiği ayet varsa hepsi Allah'ın keyfi seçimleri oluyor. Hem her şeyi yapan Allah hem de bundan dolayı insanlara hesap soracağım diyor. Bu tutarsızlıktır halbuki Allah Bakara suresinin ikinci ayetinde "bu kitapta çelişki yoktur" diyor. Doğru çelişki yok. Tercüme hataları var. Nahl doksan üçüncü ayetin gerçek anlamı şöyle;
Nahl
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)
93. Yapılması gerekeni Allah yapsaydı hepinizi tek bir toplum (ümmet) haline getirirdi. Ama Allah, (sapıklığın) gereğini yapanı sapık sayar, (doğru yolda olmanın) gereğini yapanı da yoluna kabul eder. Yaptıklarınızdan elbette sorumlu tutulacaksınız.
Görüldüğü üzere ayetin anlamı birden bire değişti. Şimdi sorumlular insanlar oldu. Allah kimsenin sapmasını dilemiyor. Eğer Allah bize özgür irade vermeseydi, bizi bir şeye zorlasaydı hepimizi mümin yapardı ama özgür irade vererek tercihi bize bıraktı. Bir çok ayette Allah'ın bir şeyi yapmak istediğinde ona OL emri verdiği ve onun da olmaya başladığı yazar. Eğer bir insan sapıklığı tercih ediyorsa ve o yolda çalışıp gayret gösteriyorsa Allah o kişi için OL emri verir ve o kişi sapık olmaya başlar. Burada seçim tamamen insanlarındır. Yine bir kişi hidayete yönelirse Allah bu kişi için de OL emri verir ve o kişi müminlerden olmaya başlar. Seçim yapabildiğimiz için Allah bizi yaptıklarımızdan dolayı sorguya çekecek. Allah hidayete yönelen bir kişiye OL emri verdiğinde bu kişinin kalbi islama açılır ve artık daha önce görmediği şeyleri görmeye başlar. ben buna "hayatın sırrı" diyorum. Allah bir çok ayette kendisine yönelenlere hidayet edeceğini söylemiş. Bu ayetler tesadüfen yazılmış şeyler değil. Bu Allah'ın kurduğu düzendir.
Müslüman Olan Leyko'nun Öyküsü
Yazdıklarımı, ayetleri hayatın anlamını arayan ve Müslüman olan insanların hikâyelerinde görmek kolay diye bir örnek vereceğim. Japonya'da Budist ailede doğan Leyko Buda'ya secde edip ona ibadet etmeyi kabul edemiyor ve dinî bir arayışa çıkıyor. Allah İnsanların bu arayışını görmek istiyor. Allah bu arayışa girip İslam'ı araştırmaya başlayan insanların kalbini İslam'a açıyor. Mealen "arama artık doğruyu buldun" diyor. Leyko'nun öyküsü şöyle;
- Nasıl bir ortamda büyüdünüz? Bize ailenizden ve çevrenizden bahseder misiz?
Hiroşima'da büyüdüm. Ailem ve çevrem Budist'ti. Evimizde küçük bir Buda Heykeli vardı ve Buda'nın önünde eğilerek ona ibadet ederdik. Bazı özel günlerde de evimizdeki Buda Heykeli için törenler düzenler, ona çeşit çeşit tatlılar, meyveler ve yemekler ikram ederdik. Buda'nın yaşayan ruhunun ikram ettiğimiz yiyecekleri yediğine inanırdık. Bir gün geçtikten sonra da annem Buda'ya ikram ettiğimiz yemekleri bu sefer bize yedirirdi. Özellikle liseye başladığım yıllar Buda için evde yapılan törenlere katılmamaya, Buda'ya ibadet etmemeye başladım.
“KALBİM BUDA'YI İSTEMİYORDU”
- Niçin? Buda'nın neyi sizi rahatsız ediyordu?
Kalbim istemiyordu. Buda'ya secde etmeye başladığım andan itibaren içimde büyük bir acı hissediyordum ve kalbim patlayacak gibi yanmaya başlıyordu. Sanırım fıtratım Buda'ya ibadet etmemi kabul etmiyordu. Hatta annem bu durumumu fark edince, benim Buda'nın ruhunun azabına uğradığımı düşünmeye başladı.
- Lise yıllarınızda İslam ve Müslümanlar hakkında ne düşünüyordunuz?
İslam hakkında çok fazla bir şey bilmiyordum. Sadece okul kitaplarında diğer dinler hakkında olduğu gibi İslam'la ilgili de kısa bilgiler vardı. Bir de televizyonda İslam Ülkeleriyle ilgili birkaç belgesel seyretmiştim. İslam hakkında zihnimde net bilgiler yoktu, fakat her Japon gibi ben de Buda'ya inanmadıkları için Müslümanların sapkın kafirler olduklarını düşünüyordum.
- Daha sonra ne oldu? Müslüman olma serüveninizi dinleyebilir miyiz?
Liseyi bitirdikten sonra Tokyo'ya gittim ve Tokyo'da bir elbise şirketinde çalışmaya başladım. Tokyo'da bulunduğum yıllar zihnim sorularla dolmaya başladı. Sabahlara kadar düşünüyordum ve kendi kendime sorularıma cevaplar arıyordum.
“JAPON TOPLUMU TIPKI BİR MAKİNA GİBİ”
- Ne tür sorular?
Ben doğmadan önce 3 kardeşim aralıklarla annemin karnında ölmüşler. Kendi kendime; “Niçin kardeşlerim dünyaya gelmeden öldüler ve ben niçin dünyaya geldim” diye soruyordum. Ayrıca bu dünyada niçin yaşadığımı, ölünce nereye gideceğimi, hayatın anlamının ve hakikatin ne olduğunu merak ediyordum. Budizimden iyice uzaklaşmıştım; çünkü Budizmin felsefesi ve Buda için yapılan ibadetler bana çok saçma geliyordu. Bu arada Japon Toplumunun yaşamını da sorgulamaya başladım. İnsanlar sürekli çalışıyorlardı ve makinelerden pek fazla farkları yoktu. Bu insanlar dünyaya sadece çalışmak için mi gelmişlerdi. Bir çok soru soruyordum; fakat bu sorulara cevap bulamıyordum. İyice bunalıma girmiştim. Bu nedenle yaz gelince iznimi kullanmak için şirketten ayrıldım. Seyahat etmenin bana iyi gelebileceğini düşündüm. Şirketteki arkadaşlarımın bir çoğu tatillerini geçirmek için Amerika veya Fransa gibi meşhur Batı ülkelerine gitme kararı almışlardı. Bu tercih bana çok cazip gelmedi. İnternette araştırma yaparken Suriye ve Ürdün dikkatimi çekti. Arap ülkeleri Japonya'da pek fazla bilinmiyordu. Benim içimde de Arap ülkelerine karşı uzun zamandır merak vardı. Bu nedenle bir tur şirketiyle Ürdün ve Suriye'yi ziyaret etme kararı aldım.
“ARAPÇA HATLAR BENİ ÇOK ETKİLEDİ”
Ürdün'de 3 gün kaldıktan sonra Suriye'ye geçtik. Suriye'yi gezmeye ilk olarak Emevi Camii'nden başlayacaktık. Emevi Camii'ne girdikten birkaç dakika sonra ezan okunmaya başladı. Ezanı dinledikçe kalbime huzur dolmaya başladı. Caminin avlusunda bir köşeye oturup ezanı bitene kadar dinledim ve daha sonra da camiyi gezmeye başladım. Çocukluğumdan beri sanatla uğraşan biriydim. Hatta kendime ait bazı sanatsal çalışmalarım da vardı. Camiyi gezerken Arapça yazılmış hat yazıları dikkatimi çekti. Hayatımda bu kadar muhteşem bir sanat eseri görmemiştim. Yazıları anlamıyordum; fakat yazılardaki sanatsal yön beni aşırı derecede etkiledi. Emevi Camii'nde şimdiye kadar hiçbir mekanda hissetmediğim bir huzur vardı ve hatları incelerken ruhumdaki bu huzur daha da artıyordu. Arapça yazılara hayran kalmıştım, bu nedenle Japonya'ya döner dönmez Arapça'yı ve Arapça yazmayı öğrenmek için bir kursa başladım. Arapça İslam'la ilgili yeni bilgiler öğrenmemi de sağlıyordu ve İslam'a olan ilgim her geçen gün daha da artmaya başladı. 1 sene böyle geçti ve daha sonraki yaz tatilimde de Türkiye'ye gittim. İstanbul,Bursa, Kayseri ve Konya'yı gezdim. Bu gezim esnasında sürekli olarak camileri ziyaret etmek istiyordum. Camileri her ziyaret edişimde ruhum size anlatmakta zorlanacağım derecede huzura eriyordu. Özellikle Konya ve Kayseri'de insanlar bize çok iyi davrandılar. Türk Kadınları bizi evlerine davet edip yemek ikram ettiler. Bu durum bana çok garip geldi. Çünkü Japonya'da insanlar tanımadıkları yabancıları evlerine kesinlikle davet etmezler. Türklerin bu sıcak tavırları İslam'a olan ilgimi daha da arttırdı. Türkiye'den Japonya'ya döndükten birkaç gün sonra da Kur-an'ın tercümesini okumaya başladım. Kur'an zihnimdeki bütün sorulara cevap veriyordu. Bana hayatın manasını öğretiyor ve dünyada nasıl yaşamam gerektiğini anlatıyordu. Özellikle dünyanın yaratılması ve kainatın işleyişiyle ilgili ayetlerden çok etkilendim. Kur'an okudukça ALLAH'ın büyüklüğünü daha da iyi kavrıyordum ve yaratıcı karşısındaki konumumu fark ediyordum. 2 hafta içinde Kur-an'ın Japonca tercümesini baştan sona bitirdim.
- Müslüman olmaya ne zaman karar verdiniz?
İslam'ın hakikat olduğunu anlamama rağmen Müslüman olmaya hemen karar vermedim.
- Niçin?
Kendimi İslam'a girmek için hazır hissetmiyordum. Çünkü Müslüman olmaya karar verdiğimde yeni bir hayata adım atacaktım ve yıllardır sürdürdüğüm alışkanlıklarımın bir çoğunu terk etmem gerekecekti. Kur'an okuduktan sonra İslam'la ilgili araştırmalarımı daha da arttırdım. Özellikle hadis kitapları beni İslam'a hazırladılar. Hadisler sayesinde eski alışkanlıklarımın yerini alacak yeni alışkanlıklar edindim. 6 ay kadar süren bu araştırma sürecinin ardından Tokyo'daki İslam Merkezi'ne giderek Kelime-i Şehadet getirdim ve Müslüman oldum.
- Müslüman olduktan ne kadar zaman sonra örtündünüz?
Kelime-i Şehadet getirdikten hemen sonra örtündüm ve örtümü bir daha çıkarmadım. Hatta Müslüman olduktan bir gün sonra çalıştığım şirkete başım örtülü bir şekilde gittim. Şirketin müdürü başörtülü bir şekilde çalışamayacağımı söyledi, ben de hemen şirketten istifa ettim.
- İşsiz kalınca üzülmediniz mi?
Hayır. Çünkü kalbimde ALLAH'a karşı büyük bir iman oluşmuştu. Ona tevekkül ediyordum ve ALLAH'ın beni yalnız bırakmayacağını biliyordum. ALLAH'a iman etmiştim ve ne olursa olsun onun bana emrettiği gibi bir hayat sürmeye karar vermiştim. Daha sonra da başörtülü olarak çalışabileceğim başka bir şirkette işe başladım. Müslüman olduktan sonra kendimi yeniden doğmuş gibi hissetmeye başlamıştım. Bu his beni hiçbir zaman terk etmedi.
“BAŞÖRTÜM HERŞEYİM”
- Başörtüsü sizin için ne anlama geliyor?
Başörtüsü benim her şeyim. Örtüm başımda olduğu zaman ALLAH'ın bana olan şefkat ve sevgisinin daha fazla arttığını hissediyorum.
Kur'an'ın Allah'ın Kitabı Olduğunu Görmek Senin Gayretine Bağlı
Allah Talak suresinin üçüncü ayetinin son cümlesinde belirttiği üzere Allah her şeye bir ölçü koymuştur Talak suresinin ilk yedi ayeti de boşanmanın ölçüsüdür. Bir karı koca boşanacaksa bu ayetlerde belirtilen hükümleri yerine getirirse boşanmış olur. Kur'an ifadesiyle dünya hayatı da bir “şey”dir ve bir ölçüsü, sistemi vardır. Eğer Allah insanların doğru yola, hidayete gelmesini gerektiren, insanların kafir olamayacakları bir sistem kursaydı hepimizi doğuştan yola getirirdi, hiç birimiz farklı inanca sahip olamazdık ama Allah her şeyde olduğu gibi bir şeyi elde etmek isteyenlerin onu ancak çalışarak elde edebilecekleri bir sistem kurmuş buna iman da dahil. Şu an bir imanın yoksa imanın olması için gayret göstermediğin içindir, ters yöne gidiyorsun demektir. İman sahibi olmak, öldükten sonra başka bir yaşamın olduğuna inanabilmek için gayret göstermek gerekiyor. Kim bu sisteme girer gereğini yaparsa o zaman inanabilir, bu sisteme girmek istemeyen sapıklığı tercih etmiş, sapıklıkta direnmiş ve sapıklık için gayret gösterir olmuş demektir.
Takınacağın tavra göre Kur'an'ın basiret sahipleri yani bir şeyden ders çıkarabilen insanlar için yol gösteren bir kitap olduğunu ve yine bu sitede okuyacağın her ayetin bildirdiği durumların gerçek olduğunu görmek seni elinde. İstersen çalışır gayret eder Allah’a yönelir ve bu dünyanın amacını kavrarsın istersen de “Kur'an' eskilerin masalları” diyenlere inanır dünya için çalışır, çalışmanın karşılığını haksızlığa uğramadan alırsın ama ahirette nasibin olmaz, maalesef.
Türkçe meallerden mantık hatası buluğunu zannedip bununla sevinip internet sitelerinde paylaşan insanlara "ölümden sonra bu dünyada yaptıklarının karşılığını göreceğin ebedi bir hayat var ama Allah inkar edenler olarak dönmemizi istemiyor, inkar edenlere kötü bir son olduğunu bildiriyor, tek yapman gereken Kur'an'ı tasdik etmek ve ona uymak" diye konuştuğumuzda eğer red ederlerse kendilerini uyaran insanların aslında doğruyu söylediğini tehdit edildikleri sonu gördüklerinde anlayacaklar.
Zümer
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)
68. Sura üfürülünce Allah’ın tercih ettikleri dışında göklerde ve yerde kim varsa baygın düşecek (ölecektir.) Sonra ona bir daha üfürülünce hemen ayağa kalkıp bakmaya başlayacaklardır.
69. Yer, Rabbinin ışığıyla aydınlanacak, Kitap ortaya konacak, nebiler ve tanıklar getirilecektir. Aralarında doğru bir yargılama olacak, kimseye haksızlık yapılmayacaktır.
70. Herkese kazancı tam olarak verilecektir. Allah, onların neler yaptıklarını çok iyi bilir.
71. Ayetleri görmezlikten gelenler (kafirler), bölükler halinde Cehennem’e gönderileceklerdir. Oraya varınca kapıları açılacak ve oranın bekçileri şöyle diyeceklerdir: “Size içinizden elçiler gelip Rabbinizin âyetlerini yüzünüze karşı okumadılar mı? Böyle bir günle karşılaşacağınızı söyleyip sizi uyarmadılar mı?” Onlar: “Evet” diyecekler ama o kafirlerin azap çekeceklerine dair o söz, artık yerine getirilmiş olacaktır.
72. Onlara şöyle denecektir: “Ölümsüz olarak kalmak üzere Cehennem’in kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüymüş!”
İnsanlar cehennem neden var diye kızıyor, cehennem ayetleri inkar edenlere, peygamberlerle alay edenlere yani Allah'ın ayetlerine uymayı red edenlere olduğu bildirilmiş. İnsanlar ayetlerin doğruluğunu görmek istemiyor.
Kehf
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)
103. De ki: “Yapılan işler bakımından kaybedenleri, size haber vereyim mi?”
104. Onların dünya hayatındaki çabaları boşa gitmiştir; oysa kendileri gerçekte iyi bir iş yaptıklarını sanıyorlar!
105. İşte onlar; Rablerinin ayetlerini ve O’na kavuşmayı/O’nunla yüzyüze gelmeyi, inkâr eden kimselerdir. Bu yüzden yaptıkları boşa gitmiştir. Artık onlar için kıyamet günü mahkeme/terazi kurulmaz!
106. İşte böyle, onların cezası cehennemdir. İnkâr etmeleri, ayetlerimi ve elçilerimi hafife/alaya almaları yüzünden!..
Yukarıdaki cehenneme gideceklerin son ayette gördüğün üzere inkar edenler, ayetler, peygamberlerle alay edenler olduğunu görebilirsin. Cehennem aynı zamanda Allah’ın yanına yedek ilahlar alanlar için anlatılıyor. İnsan bu ayetleri okuyunca cehennemin neden olduğunu görebiliyor. İnsanlar Allah'ı peygamberini, kitabını red ettiği için, Kur'an'ı uyulacak bir kitap görmediği için cehenneme gidecek. Ben bu ayetleri gizlesem, cehennemin olduğu ayetleri yazmasam bunun inanmayanlar için bir faydası olmaz. Bunun tam tersi de var mutlu, rahat bir hayat. Bu ikisinden hangisine gideceğin daha doğrusu bunların gerçek olduğu idrâkini Allah’a, Kur'an'a yönelme tavrın belirleyecek. Sonradan müslüman olanlar ayetlerde bildirilen bu kötü tablodan değil, bu ayetlerin bildirdiği haberlerin gerçek olduğu idrâkini yaşadığı için müslüman oluyor. Bunu "sonradan müslüman olanlar" bölümünde daha rahat görebilirsin.
Beyin Yıkaması Mı İman Mı?
Bu sayfada okuduğun açıklamalardan sonra iman sahibi olmak için bile çalışmak gerektiğini biliyorsun. Bu sitenin adını hayatın sırrı yapmam bu yüzdendi. Bu sır dediğim şey şu an sana basit görünüyor olabilir ama birçok şeyin cevabı aslında bunda yatıyor. Şunu da belirteyim sır diye dediğim şey benim tanımlamam, Kur'an'da böyle sırlar şifreler yok, dışarıdan bakınca görünmüyor ancak içine girebilirsen görebilirsin diye ve dikkatini çekebilmek için buna “hayatın sırrı” dedim. Birkaç tane örnek verirsem, çok duyduğumuz iki örnek, iki kişi düşün biri kız biri erkek üniversiteye başlıyor, birinci yılın sonunda kız kapanıyor ve kız da erkek de namaza başlıyor. Televizyonda tartışma programlarında bile bu örnekler veriliyor. Dışarıdan bu iki insana bakanlar mesela anne babası, akrabaları bu değişikliğe neyin sebep olduğunu anlamaya çalıştığında ilk önce nereye gittiklerini soruşturur ve gittiklerini öğrendiği yerde dini bir sohbet ya da soru cevap olduğunu öğrenen insanların aklına gelen ilk şey “gittiği yerde beynini yıkadılar bu yüzden o da kapandı, namaza başladı” oluyor. Burada en başta gözden kaçırılan şey insanların hayatın anlamını sorgulayıp, kendi tercihleriyle dine yönelmesidir. Evrimi, tesadüfen bir başlangıcı aklına yatıramayıp, hayatın başka anlamı olması gerek diyerek bunun cevabını dinde aramak Allah’a yönelmektir. Bunu yaşayanlar çoğu zaman bu sürecin nasıl işlediğini fark etmez, ben etmemiştim ama dinle Allah’la ilgili yaptığı her araştırma, okuduğu her kitap, sorduğu her soru insanları Allah’a yaklaştırır daha doğrusu Allah bu insanlara tıpkı yukarıdaki ayette geçtiği üzere hidayet için çalışanlara doğruyu arayan, gayret gösterenleri doğru yola iletir. Bu insanların arayışları sayesinde onlara hidayet eder, kuşkularını, soru işaretlerini giderir kısaca kalbini islama açar. Artık bir insanın kalbi islama açılınca Kur'an'a karşı kayıtsız kalamaz çünkü Kur'an'dan şüphesi kalmamıştır ve ibadete başlar. Örtünme ve namaz kılma ile örnek verdim ama şöyle söylemek daha doğru olur; herkesin Allah’ı merak etmesi arama gayreti ölçüsünde Allah yardım eder bunun sonunda herkes örtünecek çarşafa girecek diye bir şey söz konusu değildir, böyle bir iddiam yok. Bazı insanlar sadece Cuma namazına gitmeye başlar bazıları örtünmez ama namaz kılmaya başlar ki böyle insanlar gördüm, bazıları ramazanda oruç tutmaya başlar, bazı insanlar ibadet yapmasa bile daha merhametli daha yardım sever olur. Allah’ın varlığına, Kur'an'ı kerime ikan olan insanlar bir şey yapmaya başlar, eskisinden farklı olduğu görülür, bunlar artık ne ölçüde yapıyorsa insanlar içlerinden geldiği için yaparlar. Bundan sonrası yine gayret gösterme daha fazla öğrenme meselesidir. İnsan ne kadar çok Allah’a yaklaşmak isterse o ölçüde ibadetlere başladığı dünyadan elini ayağını çektiği görülür. Daha fazla dini bilgi edinip daha fazla ibadet yapmak maksadıyla tarikatlara katılıp aslında şirke giren kitleler var işin daha vahim yanı bu insanların şirke girdiklerini kabul etmezler. Bunun örneklerini “şirk” bölümünde görebilirsin. Böyle tarikatlarda beyin yıkama gerçekleşebilir ama benim anlatmak istediğim başka bir şey, ben Allah’a yönelenlere, arayanlara Allah’ın yardın ettiğinden bahsediyorum.
Beyin yıkama farklı bir şeydir. Onun için önce insanın inancı olmalı hatta ibadet eder bir hali de olmalı daha fazla öğrenme maksadıyla bir cemaate, tarikata katılması sonucu beyin yıkama gerçekleşir. Burada öne çıkan genelde aidiyet duygusudur. Kendini bir yere ait hissetme, oranın kurallarına uyma, benimseme bu sonucu doğurur. Bir cemaate katılan kişilere söylenen ilk şey “bizden başkasını dinlemeyeceksiniz, sakın o televizyona çıkan ilahiyatçılara aldanmayın, bizim tarikatımızın cemaatimizin yüzlerce yıllık bilgi birikimi size yeter” deyip kitap okumaları, soru sormaları yasaklanır “biz size ne veriyorsak o size yeter” derler.
İnanmadın mı? İşte bir örnek;
Beyin Yıkanmasına Örnek: "Bize Kaynak Sormayın Ne Diyorsak İnanın"
Hadis kitaplarında geçen birkaç uydurma olduğu belli olan hadis yazayım.
Uydurma Hadis: Allah Adem`i kendi sûretinde yaratmıştır. ” Müslim, Birr, 112. Buhari istihzan 1
Alttaki ayetlerden Adem'in Allah'ın kendi suretinde olmadığı gayet açıktır.
Şura
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)
11. Gökleri ve yeryüzünü yaratan/var edendir. Size karşı cinsinizden eşler kılmış, hayvanlardan da çiftler yaratmıştır. Sizi, orada/bu sistem içinde çoğaltıyor/üretiyor. O’nun benzeri olan hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir
İhlas
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)
4. Ve hiçbir şey O’na denk/benzer değildir”.
Uydurma Hadis: “ölü ailesinin kendisi için ağlamasından dolayı azaba uğratılır. ”Buhari K. Cenaiz 32, 33, 34
Necm
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)
38. Hiçbir günahkâr bir başkasının günah yükünü yüklenmez.
Bu ve bunun gibi Kur'an'a aykırı metinler Buhari’de Müslim’de vb geçiyor diye doğru kabul ediliyor, kimse düşünmek, aklını kullanmak istemiyor. İslam dünyası uydurma hadisler ve akıllarını kullanmayan insanlar yüzünden bu gün bu halde. Oysa ki Kur'an hep akla vurgu yapar, “akıllarınızı kullanmayacak mısınız” “ne de az düşünüyorsunuz” “ ibret almaz mısınız.” Kur'an bu ifadelerle doluyken bugün hala birileri kalkıp “sakın soru sormayın” “hocalarınız size ne anlatıyorsa onu alın” demesi en başta Kur'an'a terstir, Kur'an'a ters olanlar da artık kendileri düşünsünler.
“Siz elekleyici değilsiniz, sizin ilminiz yetmez, soru sormayın, hoca size ne anlatıyorsa ona bakın” diyen Cübbeli Ahmet peygamberimize [sallallahu aleyhi ve sellem] Kur'an'ı kerimin kimin vahyettiğini bak nasıl anlatıyor, vahiy kimden kime geliyormuş?
Cebrail Vahyi Kimden Alıyormuş
“Allah yok din yalan”, “Muhammed o kitabı kendi yazmış” diyenleri haklı çıkartacak bir konuşma. Beyin yıkama böyle yapılıyor işte. "Sakın soru sormayın, hoca size ne anlatıyorsa ona bakın" deyince bu insanlar kuzu kuzu dinliyorlar. Bu insanlara göre demek ki Hz Muhammed iki tane, birisi başka bir alemde diğeri yeryüzündeydi, diğer alemdeki yeryüzündekine bir din gönderdi. İyi de burada Allah’ı ne yaptınız, bütün bunlar olurken O nerede?
Kur'an'da vahiy alma nasıl geçiyor.
Şura
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)
51. Allah bir insanla, vahiy (ilham)[1*] veya perde arkasından[2*] yahut bir elçi gönderip gerekli gördüklerini izniyle ona vahyetmesi dışında bir yolla konuşmaz[3*]. O, yücedir, doğru karar verir.
[1*] Bu Allah’ın her insana yaptığının iyi veya kötü olduğunu ilham etmesidir. (Bkz. Şems 91/8)
[2*] Musa (a.s.) ‘a Tur dağı civarından ağaç arkasından Allah tealanın seslenmesi gibi (Bkz. Kasas 28/30)
[3*] “Allah gizli bilgilerini sizinle paylaşmaz. Onun için uygun gördüğü bir elçisini seçer. Siz, Allah'a ve elçilerine inanıp güvenin. Eğer inanıp güvenir ve kendinizi korursanız büyük bir ödülü hak edersiniz.” (Al-i İmran 3/179)
52. İşte sana da bu yolla emrimiz olan ruhu vahyettik. Yoksa sen bu Kitab’ın ve bu imanın ne olduğunu bilmezdin. Ama onu bir nur yaptık, düzenimize uyduğunu gördüğümüz kullarımızı onunla yola getiririz. Elbette sen doğru yolu gösterirsin.
Yukarıdaki ayetlerde vahin sahibi Allah olduğu belli değil mi? Cübbeli Ahmed’in “Muhammed’ten Muhammed’e geliyor” ifadesinin şirk olduğunu ilkokul çocukları bile anlayabilir ve Allah şirk için ne diyor;
Nisa
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)
48. Allah, kendisine ortak koşulmasını (şirki) bağışlamaz. Bunun altında olanları, gerekeni yapan kişi için bağışlar[*]. Kim Allah'a ortak koşarsa, O’na büyük bir iftirada bulunmuş olur.
[*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan şey =شيء’dir. (Müfredât). Bir şeyi insanın var etmesi için çalışması gerekir. Şirkten uzak kalan ve büyük günahlardan kaçınan (Nisa 4/31, Necm 53/31-32) veya günah işledikten sonra tevbe edip kendilerini düzeltenler (Furkan 25/68-71) ile sevapları günahlarından fazla olanlar doğrudan cennete gider, cehennemin hışırtısını bile duymazlar. (Enbiya 21/101-102) Günahları sevaplarından fazla olanlar da cehenneme giderler. (Araf 7/9, Meryem 19/71-72, Meryem 19/86-87, Müminun 23/103-104, el-Karia 101/8-11 ) Bunlar, cezalarını çektikten sonra cennetteki yakınlarının yanına yerleştirilirler
“Siz hocanızın size anlattığına bakacaksınız, sakın size anlatılanları sorgulamaya kalkmayın” söylemi insanı şirke götürür. Buna beyin yıkama deniyor, insanlar şirke girdiklerini dahi fark etmiyor.
Uzun zaman sonra Cübbeli Ahmet bu hadisin yanlış olduğunu bir televizyon kanalında anlatmış, "onu anlatmakla hata yaptım" demiş. Bu bir erdemdir, hata yaptığını söyleyip dile getirmek hocalar için daha zor olsa gerek ama hatasını kabul de etse sonuç değişmiyor. Bu hadisi "Muhammed'den Muhammed'e" diye anlatabilmek bir hoca için kabul edilebilir bir şey değildir. Bunu anlattığı anda orada dinleyenler feryad etmeli, "bu doğru değil" demeliydi. Denmediğine göre orası beyin yıkama merkezidir. Cübbeli Ahmet normal bir insandan çok daha fazla ayetle vahyin Allah'tan geldiğini yazabilecek, anlatabilecek bir insan, okuduğu metin "hadis" diye geçiyor diye, uydurma olup olmadığına bakmadan, aklını kullanmadan anlatması kabul edilir bir şey değildir. İsmailağa cemaatinin hocalarının sohbetlerini dinlersen uydurma hadis yoktur hatta uydurma hadis sözünden rahatsız olurlar. Bunu da peygamberimizden gelen "adıma bir söz uyduran cehennemdeki yerini hazırlasın" sözüne güvenerek yapıyorlar. Cübbeli Ahmet'in sohbetlerinde "bu sözü ben duydum da bize kadar hadis nakledenler duymadı mı" şeklinde konuşmalarını duyabilirsin ama gerçek öyle değil, uydurulmuş çok miktarda peygambere atfedilen söz var, kökü Emeviler'e dayanıyor. Sonuçta Cübbeli Ahmet "hocalarınız size ne anlatıyorsa siz ona bakın" dediği için bu sohbetlerde kimse sorgulamak, aklını kullanmak istemiyor ve beyin yıkaması denen şey buralarda gerçekleşiyor.
Şunu belirteyim Cübbeli Ahmet hocanın bu videosunu paylaşmış olmam onlara saygısızlık veya hakaret olarak algılanmamalı. İnsanların kişilikleri ayrıdır yaşam tarzı, bilgi birikimi ayrıdır. Benim eleştirim Cübbeli Ahmet'in “bilgisine” ve buna itiraz etmeyen cemaatine. Bu videoyu buraya aldığım ve bu açıklamaları dinlettiğim için kimse Cübbeli Ahmet’e küfür etmesin. Bu videoları küfür edilsin diye değil yanlışları gösterme için paylaştım.
Bu videolar dini bilgi anlamında “daha çok öğreneceğim derinleşeceğim” diye bir yerlere gidip beyini yıkananlara bir örnek ama benim anlatmaya çalıştığım, yukarıda örneğini verdiğim varlığını sorgulayıp Allah’a yönelenlere Allah özelikle yardım ediyor. Benim bu sitede yazdığım her şey İbrahim 4 de geçen peygamberin getirdiği mesaj karşısında Allah'ın sapıklıkta direnen kimseyi sapıklığında bırakması, hidayet için çalışan kimseyi de doğru yola iletmesi esasına dayanıyor.İnsanlar isterse ateist olsun isterse bir efendi/şeyhe tâbi olsun fark etmez, islamda “doğru” Kur'an'dır ve bu doğrunun uygulanması peygamber tarafından yapılmıştır. Peygamberimize kitapla beraber hikmet de verilmiştir. Peygamber hikmet ile açıklamalarda bulunup, uygulamaları göstermiştir buna da sünnet deniyor. Pek çok müslüman peygamberimize hikmet verildiğinin farkında değildir.
Nisa
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)
113. (Ey Muhammed!) Eğer Allah’ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir grup seni saptırmaya çalışırdı. Halbuki onlar, ancak kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana kitabı (Kur’an’ı) ve Hikmet’i (insanlara faydalı olan çözüm önerilerini) indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah’ın sana lütfu çok büyüktür.
Ayrıca şunu da belirteyim ben burada kimseye cennet reçetesi yazmıyorum ve kimseyi cehennemlik ilan etmiyorum. Allah’a yönelmeyen, inancı olmayan insanların Allah’ı fark etmelerinin mümkün olmadığı bir sistemin var olduğunu yazıyorum. Bunu bir zamanlar ben de bilmiyordum, bakarak görünmediği için adına dikkat çekmek için “sır” dedim.